28 Aralık 2024 Cumartesi
27 جمادى الثانية 1446 السبت
Son Eklenen İçerikler
Ehli Sünnet Ve'l Cemaat'e göre Tevhid Allah'ı Birlemek nedir?

Tevhîd lügatte “bir şeyi birledi” anlamına gelen و ّ حد يوحِّد fiilinin mastarıdır. Bir şeyi birlemek ise ancak, red ve kabul ile yani, bir hükmü birlenenden başkasından reddedip ve o hükmü sadece onun için kabul etmekle gerçekleşir. Mesela biz bir kimsenin Lâ ilâhe illallah’a şehâdet etmedikçe tevhîd inancının tamamlanmayacağını söyleriz. Çünkü Lâ ilâhe illallah’a şehâdet eden kişi, Allah azze ve celle’den başkası hakkında ulûhiyyeti reddeder ve onu sadece Allah hakkında kabul eder. Çünkü beraberinde kabul olmayan bir red, mutlak bir inkardır. Yine beraberinde red olmayan bir kabul de, başkasının ortaklığına mani değildir. Mesela “Filan kişi ayaktadır.” dediğin zaman, o kişinin ayakta olduğunu kabul etmiş fakat bu hususta onu birlememiş olursun. Çünkü böyle bir ifade tarzında ayakta olma fiiline başkalarının ona ortak olduğunun anlaşılması mümkündür. Eğer “Ayakta kimse yoktur.” Dersen bu da mutlak bir redde bulunmuş ve ayakta olmayı hiç kimse hakkında kabul etmemiş olursun. “Zeyd’den başka hiç kimse ayakta değildir.” dediğinde ise, sadece Zeyd’in ayakta olduğunu, başkalarının ayakta olmadığını söylemiş olursun. Gerçekte birleme ancak bu şekilde gerçekleşir. Yani tevhîd/birleme, nefiy ve ispatı/red ve kabulü içermedikçe tevhîd olmaz.

devamını oku

08 Kasım 2022 · 938 Okunma
Dînde orta yol ne demektir?

Dînde i’tidal ve orta yol, insanın dînde aşırı gidip de Allah’ın koyduğu sınırları aşmaması ve ihmalkâr davranıp da Allah’ın koyduğu sınırların gerisinde kalmamasıdır.

Dînde i’tidal, Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in sîretine sımsıkı bağlanmak, dînde aşırılık ise, onu aşmak ve ulaşamayacak şekilde ondan geride kalmaktır. Mesela bir adam, ben gece ibâdet etmek istiyorum, hiçbir zaman uyumayacağım, çünkü namaz en faziletli ibâdetlerdendir, ben de bütün geceyi namazla ihya etmek istiyorum dese, deriz ki, bu adam Allah’ın dîninde aşırı gitmiştir, hak üzere değildir. Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in zamanında buna benzer bir olay olmuştur. Ashâbtan birkaç kişi bir araya gelerek içlerinden biri, ben gece namaz kılacağım ve hiç uyumayacağım, demiş; diğeri hep oruç tutacağını ve oruçsuz gün geçirmeyeceğini, üçüncüsü de kadınlarla evlenmeyeceğini söylemişti. Bu durum Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’e ulaştı. Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم şöyle buyurdu: “Bazı kimselere ne oluyor ki, şöyle şöyle diyorlar. Ben hem namaz kılar, hem uyurum. Hem oruç tutar, hem tutmam. Kadınlarla da evlenirim. Şimdi kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” (Buhari, Muslim) Bunlar dînde aşırı gitmişlerdi ve Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم de onlardan teberri etmişti. Çünkü onlar, içinde oruç, iftar, ibâdet, uyku ve kadınlarla evliliğin bulunduğu sünnetinden yüz çevirmişlerdi.

devamını oku

08 Kasım 2022 · 698 Okunma
İMAN HAKKINDA HADİSLERİN ANLAŞILMASI

SORU: Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in; îmânı, “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanman ve bir de hayrıyla şerriyle kadere inanmandır.” diye tefsîr ettiği Cibrîl hadîsi ile Abdulkays heyetine îmânı, “Allah’tan başka hak ilâh olmadığına, bir ve tek olduğuna ve O’nun ortağının olmadığına şahitlik etmek, namaz kılmak, zekâtı vermek ve ganimetin beşte birini eda etmektir.” diye tefsîr ettiği hadîsinin arasını nasıl birleştiririz?

CEVAP: Bu soruya cevap vermeden önce Kitap ve Sünnet arasında asla bir çelişkinin olmadığını söylemek isterim. Kur’ân’ın içinde birbirine zıt herhangi bir şey olmadığı gibi, Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in sahîh sünneti içinde de birbirleriyle çelişen hadîsler yoktur. Kur’ân’da ve Sünnet’te asla vakıaya aykırı da hiç bir şey yoktur. Çünkü vâkıa hak olarak vâki olmuştur, Kitap ve Sünnet de haktır. Hakta da çelişki mümkün değildir. Bu kaideyi anladığın zaman zihnindeki pek çok problem çözülmüş olur. Allah teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Onlar bu Kur’ân’ı düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasından gelseydi onda pek çok çelişki bulurlardı.” (Nisâ: 82). Durum böyle olunca Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in hadîslerinin birbirleriyle çelişkili olması mümkün değildir. Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم îmânı bir şekilde tefsîr edip de başka bir yerde sana göre birinci tefsîrine aykırı başka bir tefsîrle tefsîr ettiği zaman şöyle düşünürsen bir aykırılık olmadığını görürsün:

devamını oku

07 Kasım 2022 · 541 Okunma
Gaybı bildiğini iddia eden kimsenin hükmü nedir?

Gaybı bildiğini iddia eden kimsenin hükmü kâfir olduğudur. Çünkü o, Allah azze ve celle’yi yalanlamaktadır. Allah teâlâ şöyle buyurmaktadır: “De ki: Göklerde ve yerde, Allah’tan başka hiç kimse gaybı bilemez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.” (Neml: 65).

Allah azze ve celle, Peygamberi Muhammed صلى اللّٰه عليه وسلم ’e göklerde ve yerde Allah’tan başka hiç kimsenin gaybı bilemeyeceğini, insanlara ilan etmesini emretmiştir. Buna göre gaybı bildiğini iddia eden kimse Allah’ın bu haberini yalanlamış olur. Gaybı bildikleri iddiasında olan bu kimselere deriz ki: Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم gaybı bilmezken siz gaybı nasıl bilebilirsiniz?! Onlar biz peygamberden daha üstünüz derlerse bu sözle küfre girmiş olurlar. O bizden daha üstündür, derlerse, deriz ki: Siz bildiğiniz halde Peygamberin gaybı bilmesi niçin engellenmiştir? Allah teâlâ kendisinden söz ederken şöyle buyurmuştur: “O bütün gaybı bilir. Fakat gayplarına hiç kimseyi vakıf etmez. Ancak, razı olduğu rasûle bildirir. Bu durumda o elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler yerleştirir.” (Cin: 26, 27). İşte gaybı bilme iddiasında bulunan kimsenin küfrüne delâlet eden ikinci bir âyet: Allah teâlâ Peygamberine insanlara şu sözünü ilan etmesini emretmiştir: “De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım.” (En‘âm: 50).

Şeyh Muhammed bin Salih el-Useymin
Soru ve Cevaplarla İslâm’ın Rukünleri Fetva no: 14 

devamını oku

07 Kasım 2022 · 536 Okunma
Tevessülün hükmü nedir?

Bu soru çok önemli bir sorudur. Bu sebeple cevabını geniş tutmak istiyorum ve diyorum ki:

Tevessül: توسل يتوسل fiilinin mastarıdır, maksadına ulaştıracak sağlıklı bir vâsıtayı edinmek anlamına gelir. Aslı yöneldiği gayeye ulaşmayı talep etmektir.

Tevessül iki kısma ayrılır:

Birinci Kısım: Sahîh tevessüldür. Bu, gayeye ulaştıracak sahîh bir vâsıtaya tevessül etmektir. Bunun da aşağıda zikredeceğimiz çeşitleri vardır:

Birincisi: Allah’ın isimleriyle tevessüldür. Bu da iki şekilde olur:

Birinci şekli genel olarak Allah’ın bütün isimleriyle tevessül etmektir. Bunun örneği Abdullah b. Mes‘ûd’un rivâyet ettiği gam ve üzüntüden kurtulma duasında geçmektedir: “Allah’ım! Ben senin kulunum. Erkek ve kadın kullarının çocuğuyum. Alın yazım senin elindedir. Hakkımda senin hükmün geçerlidir. Sen benim hakkımda adâletle hükmedersin. Kendini isimlendirdiğin, Kitâbında indirdiğin, kullarından birine öğrettiğin veya katındaki gayb ilminde kendine has kıldığın sana ait her isimle senden istiyorum.” (İmam Ahmed, Musned) Burada genel olarak Allah’ın bütün isimleriyle tevessül vardır: “Kendini isimlendirdiğin bütün isimlerinle senden istiyorum.”

İkinci şekli: Özel bir ihtiyaca uygun düşen bir isimle özel olarak tevessül etmektir. Mesela Ebû Bekir radıyallahu anh’in rivâyet ettiği bir hadîste o, Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’den kendisine namazda okuyacağı bir dua öğretmesini talep eder. Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ona şu duayı öğretir: “Allah’ım! Ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen affedersin. Katından bir mağfiretle beni bağışla ve bana merhamet eyle. Sen ğafûrsun, rahîmsin” (Buhari, Muslim) Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم bu duasında mağfiret ve rahmet istemekte ve istediği şeylere uygun isimlerle de Allah’a tevessül etmektedir. Ki bu isimler ğafûr ve rahîm isimleridir.

devamını oku

07 Kasım 2022 · 655 Okunma
Sebepler edinmek tevekküle aykırı mıdır?

Bazı insanlar Körfez savaşı esnasında sebeplere tutundular, bazılar da sebepleri terk ettiler ve bunlar, Allah’a tevekkül eden kimselerdir, denildi?

CEVAP: Mü’minin kalbini Allah azze ve celle’ye bağlaması ve menfaatlerin celbi ve zararların defi konusunda samimi bir şekilde Allah’a itimâd etmesi gerekir. Çünkü göklerin ve yerin hükümranlık ve yönetimi sadece Allah’ın elindedir. Her şey O’na döndürülür. Nitekim Allah teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah’a aittir. Her iş O’na döndürülür. Öyle ise O’na ibâdet et ve O’na güvenip dayan! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Hûd: 123). Mûsâ aleyhisselam kavmine şöyle dedi: “Mûsâ dedi ki: Ey kavmim! Eğer Allah’a îmân ettiyseniz ve O’na teslim olduysanız sadece O’na güvenip dayanın. Onlar da dediler ki: "Allah’a dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme konusu kılma! Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar!” (Yûnus: 84, 86). Allah teâlâ şöyle buyurdu: “Mü’minler ancak Allah’a güvenip dayanmalıdırlar.” (Âl-i İmrân: 160). “Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” (Talak: 3). O halde mü’minin rabbine, göklerin ve yerin rabbi olan Allah’a güvenmesi ve O’na hüsnü zan beslemesi vâcibtir.

devamını oku

30 Ekim 2022 · 534 Okunma
Kategoriler
Dersler
Vahiy Mescidi
  • /ANKARA
Sitemizde yer alan içeriklerin kaynak gösterilerek paylaşılmasında mahzur yoktur.
vahiymescidi.com © 2024