Bu soru çok önemli bir sorudur. Bu sebeple cevabını geniş tutmak istiyorum ve diyorum ki:
Tevessül: توسل يتوسل fiilinin mastarıdır, maksadına ulaştıracak sağlıklı bir vâsıtayı edinmek anlamına gelir. Aslı yöneldiği gayeye ulaşmayı talep etmektir.
Tevessül iki kısma ayrılır:
Birinci Kısım: Sahîh tevessüldür. Bu, gayeye ulaştıracak sahîh bir vâsıtaya tevessül etmektir. Bunun da aşağıda zikredeceğimiz çeşitleri vardır:
Birincisi: Allah’ın isimleriyle tevessüldür. Bu da iki şekilde olur:
Birinci şekli genel olarak Allah’ın bütün isimleriyle tevessül etmektir. Bunun örneği Abdullah b. Mes‘ûd’un rivâyet ettiği gam ve üzüntüden kurtulma duasında geçmektedir: “Allah’ım! Ben senin kulunum. Erkek ve kadın kullarının çocuğuyum. Alın yazım senin elindedir. Hakkımda senin hükmün geçerlidir. Sen benim hakkımda adâletle hükmedersin. Kendini isimlendirdiğin, Kitâbında indirdiğin, kullarından birine öğrettiğin veya katındaki gayb ilminde kendine has kıldığın sana ait her isimle senden istiyorum.” (İmam Ahmed, Musned) Burada genel olarak Allah’ın bütün isimleriyle tevessül vardır: “Kendini isimlendirdiğin bütün isimlerinle senden istiyorum.”
İkinci şekli: Özel bir ihtiyaca uygun düşen bir isimle özel olarak tevessül etmektir. Mesela Ebû Bekir radıyallahu anh’in rivâyet ettiği bir hadîste o, Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’den kendisine namazda okuyacağı bir dua öğretmesini talep eder. Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ona şu duayı öğretir: “Allah’ım! Ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen affedersin. Katından bir mağfiretle beni bağışla ve bana merhamet eyle. Sen ğafûrsun, rahîmsin” (Buhari, Muslim) Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم bu duasında mağfiret ve rahmet istemekte ve istediği şeylere uygun isimlerle de Allah’a tevessül etmektedir. Ki bu isimler ğafûr ve rahîm isimleridir.
Tevessülün bu çeşidi Allah teâlâ’nın şu âyetinin kapsamına girer: “En güzel isimler Allah’ındır. O halde bu isimlerle Allah’a dua edin.” (A’râf: 180). Buradaki dua isteme duasını ve ibâdet duasını kapsar.
İkincisi: Allah’a O’nun sıfatlarıyla tevessül etmektir. Bu da Allah’ın isimleriyle tevessül gibi iki şekilde olur:
Birinci şekli: Genel olarak bütün sıfatlarıyla yapılan tevessüldür. Mesela: “Allah’ım! Senin en güzel isimlerinle ve en yüce sıfatlarınla senden istiyorum” dersin, sonra istediğin şeyi zikredersin.
İkinci şekli: Özel bir sıfatla yapılan tevessüldür. Mesela özel bir istek için belli ve özel bir sıfatla Allah’a tevessül etmen gibi. Bunun örneği şu hadîste geçmektedir: “Allah’ım! Sen gaybı bilirsin ve yaratmaya gücün yeter; o halde yaşamanın benim için hayırlı olduğunu bildiğin müddetçe beni yaşat, ölümün benim için hayırlı olduğunu bildiğinde de beni vefat ettir.” (Nesai) Burada ilim ve kudret sıfatıyla tevessül etmekte olup her iki sıfat da talep edilen şeye uygundur.
Fiili bir sıfatla tevessül etmek de bu çeşit bir tevessüldür. Mesela: Allah’ım! İbrâhîm’e ve İbrâhîm’in ailesine salât ettiğin gibi, Muhammed’e ve Muhammed’in ailesine de salât eyle.
Üçüncüsü: Kişinin Allah’a ve Rasûlü صلى اللّٰه عليه وسلم ’e olan îmânı ile tevessül etmesi ve şöyle demesidir: “Allah’ım! Sana ve senin Peygamberine îmân ettim, beni bağışla ve beni başarılı kıl.” Veya şöyle demesidir: “Allah’ım! Sana ve Peygamberine olan îmânımla senden şunu şunu istiyorum.” Şu âyet bu çeşit tevessüle bir örnektir: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azâbından koru! Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsvay etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur. Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, “Rabbinize inanın!” diye îmâna çağıran bir davetçiyi işittik, hemen îmân ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, rûhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz!” (Al-i İmrân: 190–193). Mü’minler bu âyetlerde Allah’a olan îmânlarıyla günahlarını bağışlaması, kötülüklerini örtmesi ve onları iyilerle birlikte vefat ettirmesi için Allah’a tevessül etmektedirler.
Dördüncüsü: Sâlih bir amelle Allah’a tevessül etmektir. Mağaraya sığınan üç kişinin hikâyesi bunun örneğidir. Bunlar geceyi geçirmek için bir mağaraya sığındıklarında düşen bir kaya ile mağaranın kapısı üzerlerine kapandı. Kaya parçasını yerinden oynatamıyorlardı. Her biri daha önce yaptığı sâlih bir amelle tevessül etti. Birisi ana ve babasına yaptığı bir iyilikle tevessül etti. İkincisi eksiksiz iffetli tavrıyla tevessül etti. Üçüncüsü işçisine gösterdiği vefakârlığıyla tevessül etti. Her biri kendi sâlih amelini zikrettikten sonra şöyle dedi: “Allah’ım! Eğer bunu ben senin rızan için yapmışsam bizi bu içinde bulunduğumuz sıkıntılı durumdan kurtar.” Böylece kaya parçası oradan ayrıldı. Bu, Allah’a sâlih amelle tevessül etmektir.
Beşincisi: Kişinin içinde bulunduğu durumu dile getirerek Allah’a tevessül etmesidir. Yani dua eden kişi içinde bulunduğu durumu ve ihtiyacını zikrederek Allah’a tevessül eder. Mûsâ aleyhisselam’ın şu sözü bunun bir örneğidir: “Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım.” (Kasas: 24). Kendisine iyilik vermesi için Mûsâ aleyhisselam Allah’a kendi halini arz ederek tevessül etti. Zekeriya aleyhisselam’ın şu sözü de buna yakındır: “Ey Rabbim! Şüphesiz (artık öyle bir durumdayım ki) benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım(ın saçı) bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım." (Meryem: 4). Bu tevessül çeşitlerinin tamamı câizdir. Çünkü bunlar tevessül ile kast edilen şeyin elde edilmesine uygun sebeplerdir.
Altıncısı: Duasının kabul olunacağı ümit edilen sâlih bir kişinin duasıyla Allah’a tevessül etmektir. Çünkü sahâbîler Nebî صلى اللّٰه عليه وسلم ’in kendileri için Allah’a genel olarak ve özel olarak dua etmesini isterlerdi. Buhârî ve Müslim’in Sahîhleri’nde Mâlik b. Enes’ten rivâyet edildiğine göre bir adam Cuma günü Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم hutbe okurken mescide girer ve şöyle der: Ey Allah’ın Rasûlü! Mallar helak oldu, çareler tükendi. Yağmur yağdırması için Allah’a dua et. Bunun üzerine Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ellerini kaldırdı ve üç defa arka arkaya: “Allah’ım! Bize yağmur ver!” diye dua etti. Daha minberden inmeden yağmur damlaları sakalından dökülmeye başladı. Bir hafta boyunca devamlı yağmur yağdı. Ertesi Cuma o adam veya başkası yine Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم hutbede iken geldi ve şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasûlü! Sular taştı, binalar yıkıldı. Allah’a dua et de artık yağmuru bize salmasın. Bunun üzerine Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ellerini kaldırdı ve: “Allah’ım! Üzerimize değil, civarlarımıza.” Daha gökyüzüne işaret eder etmez ortalık açıldı ve insanlar güneşin altında yürüyüşe çıktılar.
Bu konuda sahâbenin Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’den kendilerine özel olarak dua etmesini istediklerine dair pek çok örnek olay vardır. Mesela Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ümmetinden yetmiş bin kişinin sorgusuz sualsiz ve azâbı görmeden cennete gireceğin haber verdi. Bunlar rukye yapmayanlar, dağlama yapmayanlar, uğursuzluğa inanmayanlar ve sadece Rablerine tevekkül edenlerdir. Ukkâşe b. Mihsan ayağa kalktı ve dedi ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Benim de onlardan olmam için dua et. Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم : “Sen de onlardansın.” (Buhari, Muslim) buyurdu. Bu da câiz olan tevessüldendir. Yani kişi duasının kabul olunacağını umduğu birisinden kendisi için Allah’a dua etmesin istemesidir. Ancak isteyen kimsenin hem kendisi için bir faydayı hem de kendisinden dua talep ettiği mü’min kardeşi için bir faydayı murâd etmesi gerekir. Ta ki sadece kendisi için istemiş olmasın. Çünkü sen hem kendine hem de mü’min kardeşine bir faydayı murâd ettiğin zaman bu talepte ona bir iyilikte bulunmuş olursun. Çünkü bir kimse mü’min kardeşi için arkasından dua ettiği zaman bir melek: “Âmin, sana da aynısı olsun” der. O böylece bu dua ile iyilik yapanlardan olur. Allah iyilik yapanları sever.
İkinci Kısım: Sahîh olmayan tevessüldür ki şöyledir:
Bir kimsenin vesîle/vâsıta olarak kabul edilmeyen bir şeyle Allah’a tevessül etmektir. Yani dînde vesîle olduğu sabit olmamış bir şeyle tevessül etmektir. Bu tür şeylerle tevessül etmek, akla ve nakle aykırı, boş ve bâtıl işlerdendir. Bir kimsenin ölmüş birinden Allah’a kendisi için dua etmesini istemesi tevessülün bu kısmına girer. Çünkü bu, meşru ve sahîh/geçerli bir tevessül değildir. Ölüden Allah’a kendisi için dua etmesini istemek bir ahmaklıktır. Çünkü bir kimse öldüğü zaman ameli kesilir/hiçbir şey yapamaz hale gelir. Öldükten sonra hiç kimse için dua etmesi mümkün değildir. Hatta Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in bile öldükten sonra hiç kimseye dua etmesi mümkün değildir. Bu sebeple sahâbîler ölümünden sonra Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’den dua talep ederek Allah’a tevessül etmemişlerdir. Ömer’in döneminde insanlar kuraklıkla karşılaştıklarında Ömer kalkmış ve şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Biz sana Peygamberimizle tevessül ederdik sen de bize yağmur indirirdin. Şimdi de sana Peygamberimizin amcası ile tevessül ediyoruz, bize yağmur yağdır.” (Buhari) Bunun üzerine -Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in amcası- Abbas radıyallahu anh ayağa kalkmış ve dua etmiştir. Eğer ölüden dua talep etmek câiz ve sahîh bir vesîle olsaydı Ömer ve beraberindeki sahâbîler bunu Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’den isterlerdi. Çünkü onun duasının kabul edilmesi Abbas’ın duasının kabul edilmesinden daha yakındır. Demek ki ölmüş birinden dua talep ederek Allah’a tevessül etmek bâtıl bir tevessüldür, helal ve câiz değildir.
Sahîh olmayan tevessüllerden birisi de bir kimsenin Peygamberimiz صلى اللّٰه عليه وسلم ’in makamıyla tevessül etmesidir. Çünkü Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in makamının dua edene nispetle hiçbir faydası yoktur. Bunun sadece Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’e faydası vardır. Dua edene nispetle bir faydası yoktur ki onunla Allah’a tevessül etsin. Tevessülün sonuç veren uygun bir araç edinmek anlamına geldiği yukarıda ifade edilmişti. Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in Allah katında bir makamının olmasının sana ne faydası var?! Allah’a geçerli bir tevessülde bulunmak istediğin zaman şöyle de: Allah’ım! Sana ve senin Peygamberine îmânımla veya senin peygamberine olan sevgimle senden istiyorum. Bu ve benzeri bir vesîle sahîh ve faydalıdır.
Şeyh Muhammed bin Salih el-Useymin
Soru ve Cevaplarla İslâm’ın Rukünleri Fetva no: 93