18 Mayıs 2024 Cumartesi
10 ذو القعدة 1445 السبت
Vahhabilik Nedir? - Şeyh Mukbil el-Vâdi'î

              TAKLİDCİLERİN   VAHHABİLİK ALDATMACASI

ماهي الوهابية ؟ وإذا أخطأ محمد بن عبدالوهاب هل نحكم عليه بالفسق ؟
SORU: Vehhâbilik Nedir? Muhammed bin AbdulVehhab Hatâ Ettiği Zaman Onun Hakkında Fısk Hükmü Verebilir miyiz?

الجواب أن الوهابية ليست مذهباً من المذاهب المتبعة المشهورة ، ولكنه لقب لقب أعداء السنة الدعاة إلى الله ليصدوا عن الدعوة إلى الله ، ويؤذوا المؤمنين والدعاة إلى الله بذلك ، ورب العزة يقول في كتابه الكريم : " والذين يؤذون المؤمنين والمؤمنات بغير ما اكتسبوا فقد احتملوا بهتاناً وإثماً مبيناً " ، والنبي - صلى الله عليه وعلى آله وسلم - يقول كما في ( صحيح مسلم ) من حديث أبي هريرة : " المسلم أخو المسلم ، لا يظلمه ، ولا يخذله ، ولا يحقره ، التقوى هاهنا بحسب امرئ من الشر أن يحقر أخاه المسلم ، كل المسلم على المسلم حرام : دمه وماله وعرضه " .


Cevap:
Vehhâbilik, ittibâ olunan meşhur mezhepler içerisinde yer alan bir mezhep değildir. Ama o, Allah'a davet eden Sünnet erlerini Allah'a davetten alıkoymak, bu sûretle Allah'a davet eden mü'minlere ve davetçilere eziyet etmek için, Sünnet düşmanlarının davetçilere taktıkları bir lakaptır.


   İzzetin Rabbi, kerîm Kitâbında şöyle buyuruyor: “Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, asılsız yere eziyet edenler var ya, işte onlar bir bühtân ve apaçık bir günahı yüklenmişlerdir.” Nebî (sallAllahu aleyhi ve alâ âlihî ve sellem) de yine Müslim'in Sahîhinde geçen, Ebî Hüreyre'de gelen hadîsinde şöyle buyuruyor: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez; onu rezil etmez ve ona hakaret etmez. İşte takva buradadır.”
“Kişiye şerr olarak, kardeşini hakir görmesi, ona hakaret etmesi yeter. Her Müslümanın kanı, malı ve ırzı Müslümana haramdır.” 

فهي تسمية سياسية نفقت على المفغلين من المسلمين ، وعلى الجاهلين ، وفرح بها الملحدون من شيوعيين وبعثيين وناصريين ، ومن أصبح آله لهم كالرافضة ، وإلا فمحمد بن عبدالوهاب رحمه الله تعالى إمام هدى يصيب ويخطئ ، ويجهل ويعلم ، ولو كنا مقلديه لقلدنا أحمد بن حنبل ، أو قلدنا علي بن أبي طالب ، أو قلدنا أبا بكر الصديق 

  O, gafil Müslümanların ve cahillerin aklını çelen; komünist, Baasçı ve Nâsırcı mülhidleri/imansızları ve Rafızîler gibi onlara dost olanları sevindiren politik bir adlandırmadır.

Yoksa Muhammed bin AbdulVehhab (rahimehUllahu teâlâ), bir
hidâyet imamıdır. O isabet de edebilir, hatâ da edebilir. Bilmedikleri de vardır, bildikleri de vardır. Eğer biz mukallid/taklitçi olsaydık, Ahmed bin Hanbel'i taklit ederdik; veya Ali bin Ebî Talib'i taklit ederdik; ya da Ebu Bekr es-Sıddık'ı taklit ederdik.

ولكن الذي نعتقده وندين الله به أن التقليد حرام يقول الله سبحانه وتعالى في كتابه الكريم : " ولا تقف ما ليس لك به علم " أي لا تتبع ما ليس لك به علم ، ويقول الحافظ ابن عبد البر : أجمع العلماء على أن المقلد لا يعد من أهل العلم ، ولو كنا مقلديه لقلدنا عصريه محمد بن إسماعيل الأمير الصنعاني فهو أعلم من محمد بن عبدالوهاب وكتبه قد ملأت الدنيا ، لكنا نعتقد وندين الله بأن التقليد في دين الله لا يجوز ، وأنه كما قال الشيخ محمد بن عبدالوهاب رحمه الله تعالى في كتابه ( مسائل الجاهلية ) يقول : إن التقليد أصل من أصول الكفر ، ثم استدل رحمه الله تعالى بقوله تعالى : " إنا وجدنا آباءنا على أمة وإنا على آثارهم مقتدون " .

  Fakat biz, taklîdin haram olduğuna inanıyor ve Allah'ın dînini böyle yaşıyoruz. Allah subhânehû ve teâlâ, kerîm Kitâbında şöyle buyuruyor: “Hakkında ilmin/bilgin olmayan bir şeyin ardına düşme!” Yani, hakkında ilmin olmayan bir şeye tâbi olma. Hafız İbn-i AbdilBerr diyor ki: “Âlimler, taklitçi bir kimsenin ilim ehlinden sayılmayacağı husûsunda icmâ etmişlerdir.” Eğer biz taklitçi olsaydık, onun çağdaşı olan Muhammed bin İsmail el-Emir es-San'âî'yi taklit ederdik. Çünkü o, Muhammed bin
AbdulVehhab'dan daha bilgili idi ve kitapları dünyayı tutmuştu. Ama biz, Allah'ın dîninde taklidin câiz olmadığına inanıyor ve dînimizi böyle yaşıyoruz. Nitekim Şeyh Muhammed bin AbdulVehhab (rahimehUllahu teâlâ), “Mesâilu'l-Cahiliyye (Cahiliye Meseleleri)” adlı kitabında şöyle diyor: “Şüphesiz ki taklit, küfrün asıllarından bir asıldır.” RahimehUllahu teâlâ
sonra Allahu teâlânın şu kavlini delîl olarak sunmuştur: “Muhakkak ki biz babalarımızı/atalarımızı bir ümmet üzere bulduk ve biz onların eserlerine tâbi oluruz.”

التقليد فرق المسلمين ، يقول الله سبحانه وتعالى : " وأن هذه أمتكم أمة واحدة وأنا ربكم فاتقون " فليبلغ الشاهد الغائب أن ليس في دين الله حنبلي ولا شافعي ولا مالكي ولا حنفي ، كتاب وسنة ، من أول الأمر ونحن ندعو إلى هذا قبل ذلك بالتلميح ليس بالتصريح ، لماذا لأننا كنا نخشى من المقلدة ، ففي مقدمة ( الصحيح المسند من أسباب النزول ) ذكرت أن أسباب النزول يتعلق بأصلين عظيمين وهما أصل ديننا في هذا إشارة إلى عدم الاعتداد بالقياس ولا الإجماع ، إشارة فقط وبعدها بالتدرج ، والآن نقول : إن الله ما نعبدنا بهذه المذهبية ، بل هي بدعة كما يقول محمد بن إسماعيل الأمير في كتابه ( إرشاد النقاد إلى تيسر الاجتهاد ) بدعة حدثت بعد القرون المفضلة .

   Taklit, Müslümanları fırkalara ayırmış, onları parçalamıştır.
Allah subhânehû teâlâ şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki bu ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ve Ben sizin Rabbinizim. Artık bana takvâ ediniz.” Buna şahit olan kimse, şahit olmayanlara duyursun ki, Allah'ın dîninde Hanbelî de yoktur; Şâfiî de yoktur; Mâlikî de yoktur; Hanefî de yoktur. Kitâb ve Sünnet vardır. Baştan bunu diyelim. Biz buna davet ediyoruz. Şimdilik detaylara girmeksizin işâret bâbından bunu belirttik. Neden böyle bir tutuma sahibiz? Çünkü biz, taklitçilikten ictinâb ediyoruz. “Es-Sahîhu'l Müsned min Esbâbi'n-Nüzûl (Nüzûl Sebeplerine Dâir Sahih Müsned)” adlı eserin ön sözünde, nüzûl sebeplerinin iki büyük asıla/esâsa taalluk ettiği zikredilmiştir.
Onlar dînimizin aslıdır/esâsıdır. Bunda kıyasa ve icmâya tutunulmaması gerektiğine dâir bir işâret vardır. Öncelikle sadece işâret edilmiş, sonra derece derece izah edilmiştir. Şimdi diyoruz ki: Şüphesiz ki biz, Allah'a bu mezhepçilikle ibâdet/kulluk etmiyoruz. Bilakis mezhepçilik, Muhammed bin
İsmail el-Emir'in “İrşâdu'n-Nukkad ilâ Teyessüri'l-İctihâd (Tenkitçilere Kolay İctihad Yolunu Göstermek)” adlı kitabında dediği gibi bidattır. Bu bidat, fazîletli asırlardan sonra ortaya çıkmıştır.

   اعلموا أنه لا يصم الدعاة إلى الله بأنهم وهابية إلا أحد رجلين : جاهل مغفل ، أو حاقد على الدين شيوعي بعثي ناصري ، آلة للشيوعيين والبعثيين ، هؤلاء هم الذين يصمون الدعاة إلى الله بأنهم وهابية ، أما الذين يحبون الكتاب والسنة وإن لبس عليهم في أول الأمر فالحمد لله تنجلي المشكلة في أسرع وقت ، وقد باءوا بالخسارة والخيبة هؤلاء الذين يصمون الدعاة إلى الله بأنهم وهابية ، ولم يلتفت إلى كلامهم والحمد لله .

Biliniz ki, Allah'a davet eden erleri “Vehhâbi” olarak tanımlayanlar, sadece şu iki insan tipidir: “Gafil cahil” veya “dîne karşı kin besleyen komünist, Baasçı, Nâsırcı; ya da komünist ve Baasçılara âlet olan kimse” İşte bu kimseler, Allah'a davet eden davetçileri “Vehhâbi” olarak etiketlerler. Kitâb ve Sünneti sevenlere gelince; ilk başta biraz kuşku duysalar da, Allah'a
hamd olsun en kısa zamanda problem zâil olur ve mesele açıklığa kavuşur. Bu etiketlemeyi yaparak Allah'a davet eden erleri “Vehhâbi” olarak tanımlayanlar, kaybetmeye ve hayal kırıklığına uğramaya mahkûmdurlar. Onların sözüne itibar edilmez. Allah'a hamd olsun.

يقول الأخ : وهل إذا أخطأ محمد بن عبدالوهاب نحكم عليه بالفسق ؟

الجواب هو ما رواه البخاري ومسلم في ( صحيحيهما ) عن عمرو بن العاص رضي الله تعالى عنه أن النبي - صلى الله عليه وعلى آله وسلم - قال : " إذا اجتهد الحاكم فأصاب فله أجران ، وإذا اجتهد فأخطأ فله أجر " هذا دليل على أن محمد بن عبدالوهاب وهو عالم من علماء المسلمين إن اجتهد فأصاب فله أجران ، وإن اجتهد وأخطأ فله أجر ، وهو عالم يصيب ويخطئ ، ويجهل ويعلم ، وما يتنكر لدعوة أهل السنة ويصمها بأنها وهابية إلا رجل حاقد على الدين ، أي شخص تجده حاقد على الدين .

   Kardeşimiz şöyle sormuştu: Muhammed bin AbdulVehhab Hatâ Ettiği Zaman Onun Hakkında Fısk Hükmü Verebilir miyiz?
Buna cevap olarak, Buhari ve Müslim'in “Sahih” adlı eserlerinde
zikrettikleri, Amr bin Âs (radıyAllahu teâlâ anh)'dan gelen hadîsi verebiliriz. Nebî (sallAllahu aleyhi ve alâ âlihî ve sellem), bu hadîsinde şöyle buyurmuştur: “Hâkim ictihad ettiği zaman eğer isâbet ederse onun için iki ecir vardır. Yok eğer hatâ ederse, bu durumda onun için bir ecir vardır.” Bu da, Müslüman âlimlerden biri olan Muhammed bin AbdulVehhab'ın, ictihâdında isabet ettiği zaman iki ecir, hatâ ettiği zaman ise bir ecir aldığına
delâlet etmektedir. O bir âlimdir. İsabet de eder, hatâ da eder. Bazı şeyleri bilmez; bazı şeyleri bilir. Ehl-i Sünnetin davetini yadırgayan ve onları “Vehhâbi” olmakla etiketleyen bir kişi, ancak ve ancak dîne karşı kin besleyen, yani dîne karşı kin güden biridir.

Şeyh Mukbil bin Hadi el-Vadı'i
(Bkz: “el-Musâra'a” adlı kitap, sayfa: 410-412)

Kategoriler
Dersler
Vahiy Mescidi
  • /ANKARA
Sitemizde yer alan içeriklerin kaynak gösterilerek paylaşılmasında mahzur yoktur.
vahiymescidi.com © 2024