18 Mayıs 2024 Cumartesi
10 ذو القعدة 1445 السبت
Rahimlerde olanı O bilir âyeti

SORU: Anne karnındaki çocuğun erkek veya kız olduğunu doktorların bilmesi ile Allah teâlâ’nın “Rahimlerde olanı O bilir” âyetini ve İbn Cerîr Tefsîri’nde Mucâhid’den nakledilen rivâyeti ve Katâde’den gelen rivâyeti birbiriyle nasıl uzlaştıracağız? Mucâhid’den gelen rivâyette bir adam Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’e karısının ne doğuracağını sorunca Allah’ın bu âyeti indirdiği anlatılıyor. “Rahimlerde olanı O bilir” âyetinin genel hükmünü tahsis eden şey nedir?

CEVAP: Bu mes’ele hakkında konuşmadan önce Kur’ân’ın açık lafzı ile vâkıanın çelişmesinin asla mümkün olmayacağını beyân etmek isterim. Vâkıa ile bir çelişki görüntüsü ortaya çıktığı zaman vâkıa denilen şeyin ya gerçekle alakası olmayan kuru bir iddiadır veya aksi durumda, Kur’ân’ın lafzı bu çelişkide bizim anladığımız manaya delâlet yönünden sarîh değildir. Çünkü hem Kur’ân’ın manaya delâleti açık olan lafzı hem de vâkıanın hakikati kesindir. Her ikisi de kesin ve doğru olan şeylerin birbirleriyle çelişmesi imkânsızdır.

Bu durum açıklığa kavuştuktan sonra, doktorların, şimdi çok hassas aletlerle rahimlerdeki şeyleri keşfetme ve çocuğun erkekliğini dişiliğini öğrenme imkânına ulaştıkları söylenmektedir. Eğer bu söylenen şeyin aslı yoksa bu konuda konuşmaya gerek yoktur. Doğru ise bunun âyetle çelişen bir tarafı yoktur. Çünkü âyet bu beş mes’elede Allah’ın ilmine taalluk eden gaypla ilgili bir konuya delâlet ediyor. Ceninin durumuyla ilgili gaybî mes’eleler şunlardır: Annesinin karnında ne kadar süre kalacağı, hayatı, ameli, rızkı, mutlu mu mutsuz mu olacağı, organları şekillenmeden önce erkekliği veya dişliği. Organlarının şekillenmesinden sonra erkek veya dişiliğini bilmek gaybı bilmek değildir. Çünkü organlarının şekillenmesiyle birlikte bu konudaki bilgi artık müşahede edilen şeylerin bilgisi haline gelir. Ancak o üç karanlığın içinde gizlidir. Bunlar izale edilirse durum ortaya çıkar. Allah’ın yarattığı şeylerde ceninin erkekliği veya dişiliğini açıklığa kavuşturacak derecede bu karanlıkları yırtacak ışınların bulunması akıldan uzak değildir. Âyette erkeklik ve dişiliğin bilinmesi açıkça zikredilmemiştir. Sünnette de bununla ilgili bir şey gelmemiştir.

Soruyu soran kişinin İbn Cerîr et-Taberî’den naklettiği şeye gelince, İbn Cerîr bunu Mucâhid’den şöyle rivâyet etmiştir: Nebî صلى اللّٰه عليه وسلم ’e bir adam karısını doğuracağı çocuğun durumunu sormuştu. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu. Bu rivâyet munkatı’dır. Çünkü Mucâhid tâbiîndendir.

Katâde’nin tefsîrine gelince, burada onu sadece Allah’ın bilmesini ceninin organlarının şekillendiği zaman bilmesi şeklinde yorumlamak mümkündür. Organların şekillenmesinden sonraki durumu ise Allah’tan başkası da bilebilir. Allah rahmet eylesin İbn Kesîr Lokman sûresindeki bu âyetin tefsîrini yaparken der: Rahimlerde Allah’ın neyi yaratmayı murâd ettiğini de O’ndan başka kimse bilemez. Fakat Allah teâlâ onun erkek veya kız, mutlu veya mutsuz olmasını emrettiği zaman artık bu işle görevli melekler ve onun yaratılışına şahit olanlar bunu bilirler.

“Rahimlerde olanı O bilir” âyetinin genel hükmünü tahsîs eden şey nedir, sorunuza gelince buna cevap olarak deriz ki: Âyet ceninin organlarının teşekkülünden önceki erkeklik ve dişiliği alıyorsa bunu tahsis eden şey duyular ve vâkıadır. Usûl âlimleri, Kitap ve Sünnet’in genel hükümlerinin nass veya icma veya veya duyular veya kıyas veya akıl ile tahsîs edildiğini söylemişlerdir. Onların bu konuda söyledikleri şeyler malumdur.

Âyet-i kerîme ceninin organlarının teşekkülünden sonraki durumu kapsamayınca sadece önceki durum kast edilmiş olur. Bu durumda da âyette ceninin erkekliği ve dişiliğini bilmekle ilgili söylenenlere aykırı bir şey yoktur.

Allah’a hamd olsun vâkıada Kur’ân’ın açık lafzına aykırı hiçbir şey bulunmadı hiçbir zaman da bulunmayacak. Müslümanların düşmanlarının Kur’ân’ı yeni yapılan keşiflerle çelişiyor diye karalamaları ancak Allah’ın Kitabı’nı anlamadaki kusurlarından veya bu konudaki kötü niyetlerinden kaynaklanır. Fakat Allah’a hamd olsun ilim adamlarının elinde şüpheleri giderecek ve gerçekleri ortaya çıkaracak araştırmalar vardır.

İnsanlar bu mes’elede iki uçta ve ortada yer almışlardır:

Bir uçta yer alanlar manaya delâleti açık olmayan Kur’ân âyetlerinin zâhirine sarılmış ve buna aykırı olan her türlü kesin vâkıayı inkâr etmişlerdir. Bu durumda saldırıları, kusurları ve yetersizlikleri sebebiyle ya kendilerine çekmişler veya kesin vâkıaya aykırıdır diye Kur’ân’a saldırılmasına sebep olmuşlardır.

Diğer uçtakiler ise Kur’ân’ın delâlet ettiği şeyden yüz çevirmiş, sadece maddi verileri almışlar, böylece dînsizlerden olmuşlardır.

Orta yolu izleyenlere gelince, onlar, hem Kur’ân’ın delâlet ettiği şeyi almışlar, hem de vâkıayı doğrulamışlardır. Her ikisinin de hak olduğunu bilmişler ve Kur’ân’ın sarîh nassının ayan beyân bilinen bir şeye aykırı olmayacağını söylemişlerdir. Böylece onlar nakledilen şeyle amel etmeyi akledilen şeyle amel etmekle birleştirmişlerdir. Bununla da hem dînleri hem de akılları kurtulmuştur. İçinde hakikat olan bir şeyde ihtilâf ettikleri zaman Allah teâlâ îmân edenlere doğru yolu gösterir. Allah teâlâ dilediğini sırat-ı mustakîme hidâyet eder.

Allah teâlâ bizi ve mü’min kardeşlerimizi buna muvaffak etsin. Bize hidâyete ermiş rehberler ve ıslah edici önderler versin. Başarım ancak Allah’tandır. Ben sadece O’na güvenip dayanır ve O’na yönelirim.

Şeyh Muhammed bin Salih el-Useymin
Soru ve Cevaplarla İslâm’ın Rukünleri Fetva no: 15

Kategoriler
Dersler
Vahiy Mescidi
  • /ANKARA
Sitemizde yer alan içeriklerin kaynak gösterilerek paylaşılmasında mahzur yoktur.
vahiymescidi.com © 2024