08 Nisan 2025 Salı
10 شوال 1446 الثلاثاء
Kadere imanın dindeki yeri nedir?

Kadere iman tevhidin bir gereğidir. Tıpkı hayra ulaştıran ve şerden alıkoyan sebeplere imanın şeriatın düzeninin bir gereği oluşu gibi. Dinin düzene girmesi ve dosdoğru bir yol alabilmesi ancak kadere iman eden ve şeriatin emirlerini gereği gibi yerine getiren kimseler için mümkün olabilir. Nitekim Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kadere imanı açıklamış, daha sonra da: Bizler ne diye hakkımıza yazılana bel bağlayıp amelde bulunmayı terketmiyoruz? diyene: "Amel ediniz, herkes ne için yaratılmışsa o ona kolaylaştırılır." diye buyurmuştur.

Şeriate aykırı olduğu iddiasıyla; kader yoktur diyen bir kimse, yüce Allah'ın ilim ve kudretini de işlemez hale getirmiş, kulu fiillerinde bağımsız ve fiillerini yaratıcı konuma yükseltmiş, Allah ile birlikte bir başka yaratıcı kabul etmiş olur. Hatta bütün yaratılmışların aynı zamanda yaratıcı olduklarını iddia etmiş demektir. 

Kaderi kabul ederek onu şeriate karşı delil gösterip, bu yolla kadere karşı savaşan, yüce Allah'ın kula bağışlamış olduğu ve buna bağlı olarak onu mükellef tuttuğu kudret ve ihtiyarını (seçim ve tercih imkânını) kabul etmeyen, Allah'ın kullarını -kör olan bir kimseye mushafı gerekli harfleri noktalamakla mükellef tutmak halinde olduğu gibi- güç yetiremedikleri şeylerle mükellef tuttuğunu iddia eden bir kimse yüce Allah'a zulüm isnad etmiş olur.Böyle bir iddia sahibinin önderi lanetli İblistir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"(İblis) dedi ki: 'Beni azgınlığa ittiğin için ben de andolsun senin doğru yolunda onlara engel olacağım.'" (el-Araf, 7/16)


Gerçek mü'minler ise hayrıyla, şerriyle kadere, Allah'ın bütün bunları yarattığına iman ederler, şeriatin emir ve yasaklarına boyun eğerler. Gizli ve açık şeriati kendilerine hakim kılarlar. Hidayete iletmenin ve saptırmanın Allah'ın elinde olduğuna, lütfuyla dilediği kimseleri hidayete ulaştırıp, adaletiyle dilediklerini saptırdığına inanırlar. O lütfunu kime vereceğini, kimlere adaletiyle muamele edeceğini en iyi bilendir.
"Şüphesiz Rabbin, yolundan sapanı da en iyi bilendir, hidayet bulanı da en iyi bilen O'dur." (en-Necm, 53/30)
Bu hususlarda sonsuz hikmetleri ve kesin ve karşı konulamaz delilleri vardır. Sevap ve ceza kader gereğince şeriate uygun hareket etmek ya da şeriate göre ameli terketmekle alakalıdır. Mü'minler musibetler halinde kader ile teselli bulurlar. Güzel bir iş yapma başarısını elde ettiklerinde hak sahiblerinin haklı olduğunu itiraf ederler ve şöyle derler:
"Bizi buna ileten Allah'a hamdolsun. Allah bizi bu yola iletmeseydi, kendiliğimizden bunu bulmuş olamazdık." (el-Araf, 7/43)
Aksine onlar o azgın günahkârın dediği gibi: "Bu bana ancak bende olan bir ilim dolayısıyla verilmiştir." (el-Kasas, 28/78) demezler.
Herhangi bir günah işledikleri vakit atalarının söyledikleri gibi söylerler:
"Rabbimiz biz kendimize zulmettik. Eğer bize mağfiret ve rahmet etmezsen muhakkak ki zarara uğrayanlardan oluruz." (el-Araf, 7/23)
O kovulmuş şeytanın söylediği: "Rabbim, beni azdırdığın için..." (el-Hicr, 15/39) demezler.
Onlara bir musibet gelip çattığında: "Muhakkak biz Allah'ınız ve muhakkak biz O'na dönücüleriz." (el-Bakara, 2/156) derler. Kâfirlerin yeryüzünde yolculuk yaparken yahut gazada iken öldürülen kardeşleri hakkında: "Yanımızda olsalardı, ölmezlerdi yahut öldürülmezlerdi." (Al-i İmran, 3/156) demezler.
"Allah bunu yalnızca onların kalblerinde bir hasret (ve keder) yapsın. Dirilten de, öldüren de Allah'tır. Allah bütün yaptıklarınızı çok iyi görendir." (Al-i İmran, 3/156)

SORULU CEVAPLI İSLAM AKÂİDİ
Hafız b. Ahmed el-Hakemî

Kategoriler
Dersler
Vahiy Mescidi
  • /ANKARA
Sitemizde yer alan içeriklerin kaynak gösterilerek paylaşılmasında mahzur yoktur.
vahiymescidi.com © 2025