09 Nisan 2025 Çarşamba
11 شوال 1446 الأربعاء
Vehhâbilik Nedir?

Muhammed bin AbdulVehhab Hatâ Ettiği Zaman Onun Hakkında Fısk Hükmü Verebilir miyiz?

Cevap: Vehhâbilik, ittibâ olunan meşhur mezhepler içerisinde yer alan bir mezhep değildir. Ama o, Allah'a davet eden Sünnet erlerini Allah'a davetten alıkoymak, bu sûretle Allah'a davet eden mü'minlere ve davetçilere eziyet etmek için, Sünnet düşmanlarının davetçilere taktıkları bir lakaptır. İzzetin Rabbi, kerîm Kitâbında şöyle buyuruyor: “Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, asılsız yere eziyet edenler var ya, işte onlar bir bühtân ve apaçık bir günahı yüklenmişlerdir.” [Ahzâb suresi: 58] Nebî (sallAllahu aleyhi ve alâ âlihî ve sellem) de yine Müslim'in Sahîhinde geçen, Ebî Hüreyre'de gelen hadîsinde şöyle buyuruyor: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez; onu rezil etmez ve ona hakaret etmez. İşte takva buradadır.” “Kişiye şerr olarak, kardeşini hakir görmesi, ona hakaret etmesi yeter. Her Müslümanın kanı, malı ve ırzı Müslümana haramdır.” O, gafil Müslümanların ve cahillerin aklını çelen; komünist, Baasçı ve Nâsırcı mülhidleri/imansızları ve Rafızîler gibi onlara dost olanları sevindiren politik bir adlandırmadır.

Yoksa Muhammed bin AbdulVehhab (rahimehUllahu teâlâ), bir hidâyet imamıdır. O isabet de edebilir, hatâ da edebilir. Bilmedikleri de vardır, bildikleri de vardır. Eğer biz mukallid/taklitçi olsaydık, Ahmed bin Hanbel'i taklit ederdik; veya Ali bin Ebî Talib'i taklit ederdik; ya da Ebu Bekr es-Sıddık'ı taklit ederdik.

Fakat biz, taklîdin haram olduğuna inanıyor ve Allah'ın dînini böyle yaşıyoruz. Allah subhânehû ve teâlâ, kerîm Kitâbında şöyle buyuruyor: “Hakkında ilmin/bilgin olmayan bir şeyin ardına düşme!” [İsrâ Suresi 36] Yani, hakkında ilmin olmayan bir şeye tâbi olma. Hafız İbn-i AbdilBerr diyor ki: “Âlimler, taklitçi bir kimsenin ilim ehlinden sayılmayacağı husûsunda icmâ etmişlerdir.” Eğer biz taklitçi olsaydık, onun çağdaşı olan Muhammed bin İsmail el-Emir es-San'âî'yi taklit ederdik. Çünkü o, Muhammed bin AbdulVehhab'dan daha bilgili idi ve kitapları dünyayı tutmuştu. Ama biz, Allah'ın dîninde taklidin câiz olmadığına inanıyor ve dînimizi böyle yaşıyoruz. Nitekim Şeyh Muhammed bin AbdulVehhab (rahimehUllahu teâlâ), “Mesâilu'l-Cahiliyye (Cahiliye Meseleleri)” adlı kitabında şöyle diyor: “Şüphesiz ki taklit, küfrün asıllarından bir asıldır.” RahimehUllahu teâlâ sonra Allahu teâlânın şu kavlini delîl olarak sunmuştur: “Muhakkak ki biz babalarımızı/atalarımızı bir ümmet üzere bulduk ve biz onların eserlerine tâbi oluruz.” [Zuhruf Suresi: 22]

   Taklit, Müslümanları fırkalara ayırmış, onları parçalamıştır. Allah subhânehû teâlâ şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki bu ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ve Ben sizin Rabbinizim. Artık bana takvâ ediniz.” [Mü'minûn Suresi: 52] Buna şahit olan kimse, şahit olmayanlara duyursun ki, Allah'ın dîninde Hanbelî de yoktur; Şâfiî de yoktur; Mâlikî de yoktur; Hanefî de yoktur. Kitâb ve Sünnet vardır. Baştan bunu diyelim. Biz buna davet ediyoruz. Şimdilik detaylara girmeksizin işâret bâbından bunu belirttik. Neden böyle bir tutuma sahibiz? Çünkü biz, taklitçilikten ictinâb ediyoruz. “Es-Sahîhu'l Müsned min Esbâbi'n-Nüzûl (Nüzûl Sebeplerine Dâir Sahih Müsned)” adlı eserin ön sözünde, nüzûl sebeplerinin iki büyük asıla/esâsa taalluk ettiği zikredilmiştir. Onlar dînimizin aslıdır/esâsıdır. Bunda kıyasa ve icmâya tutunulmaması gerektiğine dâir bir işâret vardır. Öncelikle sadece işâret edilmiş, sonra derece derece izah edilmiştir. Şimdi diyoruz ki: Şüphesiz ki biz, Allah'a bu mezhepçilikle ibâdet/kulluk etmiyoruz. Bilakis mezhepçilik, Muhammed bin İsmail el-Emir'in “İrşâdu'n-Nukkad ilâ Teyessüri'l-İctihâd (Tenkitçilere Kolay İctihad Yolunu Göstermek)” adlı kitabında dediği gibi bidattır. Bu bidat, fazîletli asırlardan sonra ortaya çıkmıştır.

Biliniz ki, Allah'a davet eden erleri “Vehhâbi” olarak tanımlayanlar, sadece şu iki insan tipidir: “Gafil cahil” veya “dîne karşı kin besleyen komünist, Baasçı, Nâsırcı; ya da komünist ve Baasçılara âlet olan kimse” İşte bu kimseler, Allah'a davet eden davetçileri “Vehhâbi” olarak etiketlerler. Kitâb ve Sünneti sevenlere gelince; ilk başta biraz kuşku duysalar da, Allah'a hamd olsun en kısa zamanda problem zâil olur ve mesele açıklığa kavuşur. Bu etiketlemeyi yaparak Allah'a davet eden erleri “Vehhâbi” olarak tanımlayanlar, kaybetmeye ve hayal kırıklığına uğramaya mahkûmdurlar. Onların sözüne itibar edilmez. Allah'a hamd olsun.

 

Kardeşimiz şöyle sormuştu: Muhammed bin AbdulVehhab Hatâ Ettiği Zaman Onun Hakkında Fısk Hükmü Verebilir miyiz?


Buna cevap olarak, Buhari ve Müslim'in “Sahih” adlı eserlerinde zikrettikleri, Amr bin Âs (radıyAllahu teâlâ anh)'dan gelen hadîsi verebiliriz. Nebî (sallAllahu aleyhi ve alâ âlihî ve sellem), bu hadîsinde şöyle buyurmuştur: “Hâkim ictihad ettiği zaman eğer isâbet ederse onun için iki ecir vardır. Yok eğer hatâ ederse, bu durumda onun için bir ecir vardır.” Bu da, Müslüman âlimlerden biri olan Muhammed bin AbdulVehhab'ın, ictihâdında isabet ettiği zaman iki ecir, hatâ ettiği zaman ise bir ecir aldığına delâlet etmektedir. O bir âlimdir. İsabet de eder, hatâ da eder. Bazı şeyleri bilmez; bazı şeyleri bilir. Ehl-i Sünnetin davetini yadırgayan ve onları “Vehhâbi” olmakla etiketleyen bir kişi, ancak ve ancak dîne karşı kin besleyen, yani dîne karşı kin güden biridir.

Şeyh Mukbil bin Hadi el Vadı'i 

(“el-Musâra'a” adlı kitap, sayfa: 410-412)
Ses Kaydı

Kategoriler
Dersler
Vahiy Mescidi
  • /ANKARA
Sitemizde yer alan içeriklerin kaynak gösterilerek paylaşılmasında mahzur yoktur.
vahiymescidi.com © 2025