SORU: Bazı ülkelerde şöyle bir âdet var: Birisi öldüğü zaman ölünün evinde yüksek sesle ve hoparlörler vâsıtasıyla Kur’ân okuyorlar. Bunun hükmü nedir?
CEVAP: Biz bunun kesinlikle bid‘at olduğunu söyleriz. Çünkü böyle bir şey ne Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم zamanında vardı, ne de onun ashâbı zamanında vardı. İnsan Kur’ân’ı kendi kendine okuduğu zaman hüzünleri hafifler. Herkesin işiteceği hatta eğlencelere dalanların bile işiteceği şekilde hoparlörlerle ilan edildiği zaman değil. Hatta çalgı aletlerini dinleyenlerin bile böylece aynı anda hem Kur’ân’ı dinlediklerini, hem de bu aletleri dinlediklerini görürsün. Sanki bu Kur’ân’ı eğlenceye alıyorlar. Sonra ölünün yakınlarının taziyeye gelenleri karşılamak için toplanmaları da Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم zamanında bilinmezdi.
Hatta bazı âlimler bunun bid‘at olduğunu söylediler. Bu sebeple biz ölünün ailesinin taziyeleri kabul etmek için toplanmalarını uygun görmeyiz. Bilakis kapılarını kapatırlar. Sokakta birisiyle karşılaştıkları veya herhangi bir hazırlık yapmaksızın ve herkes için kapı açmaksızın tanıdıklarından birisi geldiği zaman bunda bir sakınca yoktur. Taziyeleri kabul etmek için toplanmaları ve kapıları insanlara açmalarına gelince bu, Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم zamanında bilinmeyen bir şeydi. Hatta sahâbîler cenaze evinde toplanılmasını ve yemek konulmasını bir nevi yas tutma saymışlardır. Yas tutmanın büyük günahlardan olduğu bilinmektedir. Çünkü Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ağıt yakan kadınları ve onları dinleyenleri lanetlemiş ve şöyle buyurmuştur: “Yasçılık yapan kadın, ölmezden evvel tevbe etmezse, kıyâmet gününde üzerinde katrandan bir elbise ve uyuzlu bir gömlek olduğu hâlde (kabrinden) kaldırılır.” (Muslim) Allah’tan esenlik dileriz.
Müslüman kardeşlerime benim tavsiyem bu bid‘atleri terk etmeleridir. Çünkü bu Allah katında onlar için en uygun olanıdır. Ölü açısındanda en uygun olan budur. Çünkü Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ailesinin kendisi için ağlaması ve yas tutması sebebiyle ölünün azâb çekeceğini haber vermiştir. Yani bu ağlamadan ve yastan dolayı cezalandırılmayacak olsa bile acı çekecektir. Çünkü Allah teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Kendi (günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının (günah) yükünü taşımaz.” (En‘âm: 164). Çekeceği azâbın/acının ceza olması gerekmez. Görmüyor musun Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم şöyle buyuruyor: “Yolculuk bir parça azâbtır/işkencedir.” (Buhari, Muslim) Hâlbuki yolculuk bir ceza değildir. Bununla beraber elem, keder ve benzeri şeyler acı sayılır. Başlarına şiddetli bir keder ve üzüntü geldiği zaman insanların dilinden düşmeyen şöyle bir söz vardır: “Vicdanım sızlıyor.” Hâsılı ben kardeşlerime onları Allah’tan daha fazla uzaklaştırmaktan ve ölülerinin daha fazla acı çekmelerinden başka bir işe yaramayan bu gibi âdetleri terk etmelerini tavsiye ediyorum.
Şeyh Muhammed bin Salih el-Useymin
Soru ve Cevaplarla İslâm’ın Rukünleri 353