SORU: Fazîletli Şeyh! –Allah sizi korusun- dediniz ki “Allah’ın arşı’na istivâ etmesi, celâline ve azametine layık olarak arş üzerine özel bir uluvvudur.” Bunun tarafınızdan biraz açıklanmasını bekliyoruz.
CEVAP: Allah’ın arşına istivâ etmesi hakkında bizim söylediğimiz söz şudur: “Allah’ın şanına ve büyüklüğüne layık bir şekilde arş’a mahsus, özel bir uluvvdur.” Biz bununla Allah teâlâ’nın arş’a mahsus özel bir yükseklik ile uluvvunu kast ediyoruz. Bu, bütün mahlûkatı kapsayan genel manadaki uluvv/yükseklik değildir. Bu sebeple mahlûkatın üzerine istivâ etti veya semanın üzerine istivâ etti veya arzın üzerine istivâ etti dememiz doğru olmaz. Hâlbuki Allah teâlâ bunların da üstündedir. Biz sadece Allah bütün yaratılmışların üstündedir veya semanın üstündedir veya arzın üstündedir deriz. Fakat sıra arş’a gelince Allah arş’ın üstündedir de deriz, Allah arş’a istivâ edendir de deriz. İstivâ uluvv kelimesinin mutlak anlamından daha özel bir anlamı vardır. Bu sebeple Allah teâlâ’nın arş’a istivâsı O’nun dilemesine bağlı fiilî bir sıfatıdır. Hâlbuki uluvv yani yükseklik O’ndan ayrılamayan zâtî bir sıfatıdır.
Şeyhulislâm İbn Teymiyye rahimehullah, İbn Kasım tarafından bir araya getirilen Fetvaları’nda (c.5, s.522) bizim bu söylediklerimizin benzeriyle konuyu şöyle açıkladı: “Allah gökleri ve yeri altı günde yarattıktan sonra arş’a istivâ ettiği zaman, bundan önce arş’a istivâ etmemiş olacaktır, denilirse buna cevap olarak denilir ki, istivâ özel bir uluvv ve üstte oluştur. Bir şeyi istivâ eden her şey onun üzerindedir. Fakat bir şeyin üstünde olan her şey ona istivâ eden değildir. Bu sebeple başka bir şeyin üstünde olan her şey için ona istivâ edendir ve ona istivâ etmiştir denilmez. Fakat başkasına istivâ etti denilen her şey o başkasının üstündedir.” İbn Teymiye’nin sözü burada sona erdi. Maksadı ve tamamı orada anlatılmaktadır.
“Yüceliğine ve büyüklüğüne layık olarak” sözümüze gelince bununla murâd, O’nun arşı’na istivâsı şanına ve büyüklüğüne yakışır diğer sıfatları gibidir. O’nun istivâsı yaratılmışların istivâsına benzemez. O bu istivânın üzerinde bulunduğu keyfiyete döner. Çünkü sıfatlar mevsufa tâbidir. Nitekim Allah teâlâ zat olarak diğer zatlara benzemediği gibi sıfatları da diğer sıfatlara benzemez. “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur; O işitendir, görendir.” (Şura: 11). O’nun zatında da sıfatlarında da benzeri yoktur. Bu sebeple İmam Mâlik kendisine: Nasıl istivâ etti? diye soru sorulduğu zaman istivâ hakkında şöyle demiştir: “İstivâ bilinmeyen bir şey değildir. Keyfiyeti ise akledilemez. Ona îmân etmek vâcibtir. Onun hakkında soru sormak ise bid‘attir.” İşte bütün sıfatlar için ölçü budur. Bu sıfatların tümü Allah’ın kendisi için ifade ettiği ve şanına layık şekilde tahrîf, ta’tîl, tekyîf ve temsîl söz konusu olmaksızın vardırlar.
Arş’a istivânın Allah’ın arş’a özel olarak yüksekliği olduğu böylece anlaşılmış olmaktadır. Çünkü Allah için genel manadaki uluvv/yükseklik göklerin ve yerin yaratılmasından önce de sabittir, bunlar yaratılırken de sabittir, yaratıldıktan sonra da sabittir. Çünkü uluvv/yükseklik sıfatı, istivânın aksine O’nun işitme, görme, kudret ve kuvvet gibi zorunlu zatî sıfatlarından bir sıfattır.
Şeyh Muhammed bin Salih el-Useymin
Soru ve Cevaplarla İslâm’ın Rukünleri Fetva no: 34