04 Ocak 2025 Cumartesi
04 رجب 1446 السبت
Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmeden kimsenin hükmü nedir?

Başarı, hidâyet ve doğruyu Allah’tan isteyerek derim ki: Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek Rubûbiyyet tevhîdinin bir bölümüdür. Çünkü bu, O’nun rubûbiyyetinin, mülk ve tasarrufundaki kemâlinin bir gereği olan Allah’ın hükmünü uygulamaktır. Bu sebepledir ki Allah teâlâ kendi âyetlerinin dışındaki tâbi olunanları tâbi olanların rableri olarak isimlendirmiştir. Allah teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Âlimlerini ve rahiplerini Allah’tan başka rabler edindiler. Meryem’in oğlu Mesih’i de... Hâlbuki onlara bir tek ilâh’a ibâdet etmeleri emr olunmuştu. Ondan başka hak ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları şirkten münezzehtir.” (Tevbe: 131). Allah teâlâ onların tâbi olduklarını rabler olarak isimlendirdi. Çünkü onları yasa koyucular olarak kabul ettiler. Tâbi olanları da kullar olarak isimlendirdi. Çünkü onlara boyun eğdiler ve Allah’ın hükmüne muhalefette onlara itaat ettiler.

Adiy b. Hatem, Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’e: Onlar hahamlarına ve rahiplerine ibâdet etmediler ki, dedi. Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم bunun üzerine dedi ki: “Bilakis, onlar kendilerine helâlı haram, haramı helal kıldılar, onlar da buna uydular. İşte bu onların, onlara ibâdetleriydi.” (Tirmizi)

Bunu anladığın zaman bil ki, Allah’ın indirdiği şeylerle hükmetmeyen ve Allah ve Rasûlünden başkasının hakemliğine müracaat etmek isteyen kimselerin îmânının olmadığına ve onların kâfir, zalim ve fasık olduklarına dair Kur’ân’da âyetler vardır.

Birinci kısımla ilgili örnek âyetler şunlardır: “Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğût’a küfretmeleri kendilerine emrolunduğu halde, Tâğût’un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Hâlbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor. Onlara: Allah’ın indirdiğine (Kitap’a) ve Rasûl’e gelin (onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün. Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felâket gelince hemen, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye yemîn ederek sana nasıl gelirler! Onlar Allah’ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle. Biz her peygamberi -Allah’ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı. Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe îmân etmiş olmazlar.” (Nisâ: 60–65).

Allah teâlâ münafık oldukları halde mü’min olduklarını söyleyen bu kimseleri aşağıdaki vasıflarla vasıflandırıyor:

Birincisi: Onlar Tağut’un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Allah ve Rasûlünün hükmüne muhalefet eden herkes Tağût’tur. Çünkü Allah ve Rasûlünün hükmüne muhalefet etmek bir tuğyandır/azgınlıktır, hüküm sahibinin hükmüne karşı gelmektir. Hâlbuki sonunda her şey O’na döner. O da Allah’tır. Allah teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” (A’râf: 54)


İkincisi: Onlar, Allah’ın indirdiğine ve Peygamberine çağırıldıkları zaman bundan kaçındılar ve yüz çevirdiler.

Üçüncüsü: Onlar elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir musibet geldiği zaman -ki yaptıkları şeylerden dolayı ikaz edilmeleri de bundandır- biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye yemîn ederek gelirler. Bunların durumu günümüzde İslâm’ın hükümlerini reddeden ve daha iyidir ve çağın şartlarına daha uygundur, iddiasıyla İslâm’a aykırı kanunlarla hükmeden kimselerin durumu gibidir.

Sonra Allah teâlâ bu nitelikleri taşıdıkları halde mü’min olduklarını iddia eden bu kişileri ikaz etti, Allah’ın onların kalplerindekileri ve söylediklerinin zıddına içlerinde gizledikleri şeyleri bildiğini söyledi ve Peygamberine onlara öğüt vermesini ve kendileri hakkında tesirli söz söylemesini emretti. Sonra peygamber gönderilmesindeki hikmetin, düşünceleri ne kadar kuvvetli, kavrayışları ne kadar geniş olursa olsun başka insanlara değil sadece bu peygambere itaat edilmesi için ve sadece ona tabi olunması için olduğunu açıkladı. Sonra Allah teâlâ kendisinin Peygamberin rabbi oluşuna yemîn etti -ki bu, rubûbiyyet çeşitlerinin en özelidir ve onun peygamberliğinin gerçekliğine dair bir işaret de içermektedir- ve bu yemînle onların ancak şu üç şeyle birlikte îmâna elverişli olacaklarını vurguladı:

Birincisi: Her türlü anlaşmazlıkta Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in hakemliğine müracaat etmeleri.
İkincisi: Peygamber صلى اللّٰه عليه وسلم ’in hükmüyle kalplerinin bir ferahlık hissetmesi ve içlerinde hiçbir sıkıntı ve darlık hissetmemeleri.
Üçüncüsü: Hükmedilen şeye tam bir teslimiyetle teslim olmaları ve hiçbir gevşeklik ve sapma olmaksızın onu uygulamaları.

İkinci kısımlı ilgili âyetlere gelince: Mesela Allah teâlâ şöyle buyurdu: “Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” (Mâide: 44). “Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Mâide: 45). “Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir.” (Mâide: 47).

Bu üç vasıf da aynı kişiye mi aittir? Yani Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler aynı zaman da zalim ve fasık mıdırlar? Çünkü Allah teâlâ kâfirleri zalimlik ve fasıklıkla da nitelendirmiştir: “Kâfirler zalimlerin ta kendileridirler.” (Bakara: 254). “Çünkü onlar, Allah ve Rasûlünü inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler.” (Tevbe: 84). Her kâfir zalim ve fasıktır. Veya bu sıfatlar onları Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmekten alıkoyma ölçüsünde mi kendilerine verilir. Benim görüşüme göre bu mana daha yakındır. Allah en iyi bilendir.

İnsanların uymaları ve uygulamaları için İslâm’ın hükümlerine aykırı hükümler koyanlar da onlardandır. Onlar İslâm’ın hükümlerine aykırı olan bu hükümleri ancak kendi koydukları hükümlerin halka daha uygun ve daha yararlı olduğuna inandıkları için koyarlar. Çünkü aklen ve fıtraten zorunlu olarak bilinir ki insan bir yöntemi bırakıp ona muhalif başka bir yönteme ancak onun daha faziletli olduğuna ve bıraktıklarının eksikliğine inandığı için döner.

Deriz ki: Önemsemeyerek veya hafife alarak veya yaratılmışlara en yararlısı bunlar olduğu halde başka hükümlerin onlardan daha yararlı olduğuna inanarak Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler kendilerini dînden çıkaran bir küfürle kâfirdirler.

Önemsemediği veya küçük gördüğü veya başka hükümlerin halk için onlardan daha yararlı ve daha uygun olduğuna inandığı için değil de sadece aleyhine hüküm verilen kimseye üstün gelmek veya ondan intikam almak için Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen kimse kâfir değil zalimdir. Hükmettiği şeye ve hükmetme aracına göre zulmünün derecesi de değişir.

Yine önemsemediği veya küçük gördüğü veya başka hükümlerin halk için onlardan daha yararlı ve daha uygun olduğuna inandığı için değil de sadece lehine hüküm verilen kimseyi kayırmak veya verilen bir rüşveti dikkate almak veya benzeri bir dünya menfaati için Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen kimse de kâfir değil, fasıktır. Hükmettiği şeye ve hükmetme aracına göre fasıklığının derecesi de değişir.

Şeyhulislâm İbn Teymiyye rahmetullahi aleyh, hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan başka rabler edinenlerin iki hal üzere olduklarını söylemiştir:

Birincisi: Allah’ın dînini değiştirdiklerini bilmeleridir. Bunlar liderlerinin peygamberlerin dînine muhalif olduklarını bile bile onların yaptıkları değişikliğe tâbi olur ve haramın helal, helalin haram kılınmasına i’tikâd ederler. Bu bir küfürdür. Bunu yapanlar Allah’a ve Rasûlüne ortak koşmuş olurlar.


İkincisi: Haramı helal, helali haram kılmaya îmânları ve i’tikâdları -kendi ifadeleriyle- sabit olmakla beraber, bir Müslümanın masiyet olduğuna inandığı herhangi bir masiyeti işlemesi gibi Allah’a isyanda liderlerine itaat ederler. Bunlarla ilgili hüküm, benzeri diğer günahkârların hükmü gibidir.

Şeyh Muhammed bin Salih el-Useymin
Soru ve Cevaplarla İslâm’ın Rukünleri Fetva no: 68

Kategoriler
Dersler
Vahiy Mescidi
  • /ANKARA
Sitemizde yer alan içeriklerin kaynak gösterilerek paylaşılmasında mahzur yoktur.
vahiymescidi.com © 2025