SORU: Kabirlerle teberrük etmenin, ihtiyaçların giderilmesi veya takarrub maksadıyla etraflarında tavaf edilmesinin hükmü nedir? Allah’tan başkasına yemîn etmenin hükmü nedir?
CEVAP: Kabirlerle teberrük etmek haram ve bir çeşit şirktir. Çünkü Allah’ın hiç bir güç vermediği bir şeyin etkili olacağını kabul etmek demektir. Selef-i sâlihîn’in bu şekilde teberrük edinmek gibi bir âdetleri yoktu. Bu açıdan da bir bid‘attir. Teberrük eden kimse, kabirde yatanın herhangi bir faydayı celp etme veya herhangi bir zararı def etmede etkisi veya gücünün olduğuna inandığı ve bunu için dua ettiği zaman bu büyük şirk olur. Kabirde yatana eğilmek veya secde etmek veya tazim ve yaklaşmak için kurban kesmek suretiyle ibâdet ettiği zaman da böyledir, büyük şirk olur. Bu konuda Allah teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Her kim Allah ile birlikte diğer bir ilâha yalvarırsa -ki bu hususla ilgili hiçbir delîli yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmaz.” (Mü’minun: 117). “Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibâdette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf: 110). Büyük şirkle müşrik olan bir kimse ebedi cehennemde kalacak olan bir kâfirdir. Cennet ona haramdır. Çünkü Allah teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Biliniz ki kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur.” (Mâide: 72).
Allah’tan başkasına yemîn etmeye gelince eğer yemîn eden kimse yemîn edilen şeyin Allah’a denk olduğuna inanırsa büyük şirkle müşriktir. Eğer buna inanmaz da sadece kalbinde ona karşı bir saygı bulunur ve bu da onu Allah mertebesine çıkarmadan onunla yemîn etmeye sevk ederse bu dînden çıkarmayan küçük şirkle müşrik olur. Peygamberimiz صلى اللّٰه عليه وسلم şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’tan başkasına yemîn ederse küfretmiş veya şirk koşmuş olur.” (Tirmizi)
Kabirlerle teberrük edeni veya kabirlerdekilere dua edeni veya Allah’tan başkasına dua edeni reddetmek ve “bunu biz böyle öğrendik” sözünün onu Allah’ın azâbından kurtarmayacağını açıklamak gerekir. Çünkü bu gerekçe peygamberleri yalanlayan müşriklerin öne sürdüğü gerekçedir. Onlar şöyle dediler: “Babalarımızı bir dîn üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.” (Zuhruf: 23). Peygamber onlara şöyle dedi: “Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (dîn)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? Dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz.” (Zuhruf: 24). Allah teâlâ şöyle buyurdu: “Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?” (Zuhruf: 25).
Hiç kimsenin atalarının yolunu veya onun gelenek haline gelmesini kendi bâtılı için gerekçe yapması câiz değildir. Eğer bunu bir gerekçe yaparsa bunun Allah katında hiçbir geçerliliği yoktur, ona hiçbir yararı olmaz ve hiçbir şeyden onu koruyamaz. Bu gibi şeylere müptela olanların Allah’a tevbe etmeleri ve nerede, ne zaman ve kimden gelirse gelsin hakka tabi olmaları, milletlerinin âdet ve gelenekleri veya halklarının ayıplamalarının onların hakkı kabul etmelerine engel olmaması gerekir. Çünkü gerçek mü’min Allah yolunda kınayıcının kınamasına aldırış etmez ve hiçbir engel onu Allah’ın dîninden alıkoyamaz. Allah teâlâ kendi rızâsının olduğu her şeyde bizi başarılı kılsın, gazâbının ve öfkesinin olduğu şeylerden de bizi korusun.
Şeyh Muhammed bin Salih el-Useymin
Soru ve Cevaplarla İslâm’ın Rukünleri Fetva no: 84